En önemli organlarımızdan pankreasın yeteri kadar insülin üretememesi ya da ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması sonucu oluşan ‘Diyabet’ halk arasında bilinen adıyla ‘Şeker Hastalığı’ çağımızın en büyük sorunları arasında yer alıyor. Uluslararası Diyabet Federasyonu'nun (IDF) 2019 verilerine göre 11 yetişkinden biri diyabetle yaşarken, 2045 yılında 700 milyon kişinin bu kronik hastalığa yakalanacağı tahmin ediliyor. İzmir Özel Can Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Utku Tantoğlu, şeker hastalığı hakkında bilgiler verirken, şeker hastalığından ameliyatla kurtulmanın mümkün olabileceğini söyledi.
Op. Dr. Utku Tantoğlu, “Diyabet, kan dolaşımında normal aralığın üstünde kan şekeri bulunması ile seyreden kronik bir hastalıktır. Bu hastalığın temel nedeni, pankreas organının yeteri kadar insülin hormonu üretememesinden ya da organların veya hücrelerin insülin direncine sahip olmasından kaynaklanır. Diyabet kendi içerisinde farklılıklara göre tip-1 ve tip-2 olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.” dedi. Tip-2 diyabetin “insüline bağımlı olmayan diyabet” olarak da isimlendirildiği söyleyen Dr. Tantoğlu, yüksek beden kitle indeksine sahip hatta obez insanlarda yavaş yavaş, uzun bir süreçte ortaya çıktığını ve bu yüzden obezite ile doğrudan bağlantısı bulunduğunu söyledi.
AMELİYATLA TEDAVİ
Op. Dr. Utku Tantoğlu hastalığın tedavisi sürecinden bahsederek, “Şeker hastalığı tedavisi sürecinde eksik olan insülin miktarı dışarıdan desteklenerek, vücudun dengesi sağlanmaktadır. Şeker hastalığı için ameliyat dışında kesin bir iyileşme durumu bulunmamaktadır. Ameliyat olduktan sonra da kesin olarak şeker hastalığından kurtulacağınız anlamına da gelmemektedir. Çünkü şeker hastalığını tetikleyen genetik ve çevresel birçok farklı durum bulunmaktadır. Tip 2 diyabet ameliyatı, uzun süredir obez kişilere uygulanan tüp mide ameliyatıdır. Bu ameliyat midenin bir kısmının alınmasına yönelik gerçekleştirilen bir uygulamadır. Ameliyatı hem kilolu hem de şeker hastası olan kişilerin, ameliyat olduktan sonra şeker hastalıklarının ortadan kalktığı tespit edilmiştir. Bu tespitten sonra, bu alana yönelik olarak araştırmalar yapılmış ve araştırmalar neticesinde, ince bağırsağın son noktasından geçen gıdaların arttığı, bu gıda geçişinin artması ile L hücresi denilen hücrelerden GLP -1 hormon salgısının da arttığı gözlenmektedir. Bu artış gösteren GLP-1 artışı ile insülin salgısında bulunan hücre sayısının da arttığı gözlemlenmiştir. Bu yaşanan zincirleme etki ile insülin üretiminin arttığı ve vücudun gereksinim duyduğu insülin miktarının karşılandığı görülmüştür. Bu sayede vücudun kendi kendine yetebilecek düzeyde insülin üretmesi sebebi ile dışarıdan ek bir insülin ihtiyacı duymamaktadır. Bu durum da kişilerin yaşam kalitelerini artırarak, yanlarında enjektör taşımak zorunda ya da vücutlarına bağlı bir insülin pompası ile gezmek durumunda da kalmamaktadırlar. Bunların yanı sıra, ileride yaşanma ihtimali yüksek olan organ kayıplarının da önüne geçilmektedir.” şeklinde konuştu.
Diyabet cerrahisi uygulanacak olan hastaların ilk olarak pankreas bezinde insülin salgılayacak rezervleri olup olmadığını baktıklarını söyleyen Dr. Tantoğlu, “Tip 2 diyabet olsa bile, pankreas bezine karşı antikor gelişmiş ise o hastalarımıza da uygun olmadığı için testlerimizi yapıyoruz. Eğer beklediğimiz sınırların üzerinde sonuç çıkarsa, diğer incelemelerimizi sağlıyoruz. Endoskopi, ultrason, kan tahlili ve diğer branşlar tarafından sağlık taramalarını yapıyoruz" dedi.